Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Teâlâ’ya sonsuz hamt olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed (sav) ‘e âline olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed.
Birinci Dünya Savaşına kadar Türk garnizonu olarak hizmet veren Ecyad Kalemiz, bütün tepkilere rağmen 2002’de Suudlar tarafından yıkılmıştır.
Ecyad Kalemizin yerinde, bugün dünyanın en büyük gökdeleni Zemzem Tower, Kâbe-i Muazzama ’ya gökten bakar vaziyette adeta bir heykel gibi dikili duruyor.
II. Mahmut’un Güzellerin en güzeline derin hürmeti yanında, Kutsal Topraklara da hizmeti çok büyüktür.
Sultan II. Mahmut’ da eskiyen ve yıkılmaya yüz tutan kubbeyi, yeni baştan tuğladan tamir ettirerek kurşundan kaplatıp yeşile boyatmıştır.
İşte bunun için kubbe, “Kubbetü’l- Hadra” Yeşil Kubbe diye adlandırılmıştır. Kubbenin imarı için mimar ve mühendislerini, usta ve işçilerini çağıran II. Mahmut, Sevgili Peygamberimiz (sav) in Hücre-i Saadet’i üzerindeki kubbeyi tamir etmeleri için görevlendirir.
Bu emri alıp Medine-i Münevvere ’ye giden görevliler önce toplanıp bir proje ve plan geliştirirler. Bu plana göre tüm çalışanlar edep ve terbiyelerini takınarak çalışacaklardır.
Çalışırken mutlaka abdestli bulunacaklar ve besmelesiz kubbeye bir tuğla dahi koymayacaklardır.
İnşaatta kullanılan harç için de normal su değil, gülsuyu kullanacaklar ve Rasülüllah’ın kabri üzerinde çalıştıkları süre içerisinde, kesinlikle dünya kelamı konuşmayacaklardır.
Bu şekilde kendi aralarında bir ibadet dili geliştirirler. Bu ibadet diline göre, başmühendis yüksek sesle “Ya Allah Bismillah” diye besmele çektiğinde, iş başı yapılacak ve işe başlanacak demekti.
Ustalar, tuğla lazım olduğunda “sübhanellah” diyeceklerdi. Harç lazım olduğunda ise, “Allahü Ekber” diye sesleneceklerdi.
Keser, çekiç, mala ve benzeri alet istemenin karşılığı ,“Lailâhe illallah” şeklinde kelime-i tevhidi seslendirmek olacak ve susadıklarında ise, “elhamdülillah” diye su isteyeceklerdi.
Yeşil Kubbeyi inşa eden ekip, işte bu şekilde hiç dünya kelamı konuşmadan, kubbenim imar ve inşasını tamamlamışlardır.
Sadece şu manzara dahi, bizim sevgililer sevgilisine olan hürmet ve muhabbetimizi ve kutsal Topraklara gösterdiğimiz hassasiyeti izaha kifayet eder niteliktedir.
Yeşil Kubbe Medine-i Münevvere’nin sembolü haline gelmiştir. Ancak bu sembol derin manayı, kubbenin mimari yapısından değil, içinde metfun bulunan “Kâinatın Efendisi (sav) den almıştır.
Sultan II. Abdülhamid Han da bu yeşil kubbenin üzerine 24 ayar altından bir âlem koyduracaktır.
Sultan II. Mahmut’ta öyle derin bir Allahu Teâlâ’ya aşkı ve Resûlullah (sav) sevgisi vardı ki, bu keyfiyeti hiçbir kavram izah edemez.
Sevgili Peygamberimiz ‘in kabr-i şerifleri olan “Hücre-i Saadet” e de iki şamdan hediye göndermiştir.
Bu şamdanlardan birisi, Resul’ü-Ekrem (sav) ayakucuna, diğeri de başucuna konacak ve Hücre-i Saadet’i aydınlatacaktır.
Sadece Yeşil Kubbe’yi yaptırmakla kalmayan II. Murat, Hücre-i Saâdet’in dış yüzünü de çok değerli çinilerle tezyin ettirmiştir. Bu çinilerin bazıları Sultan Abdülmecit devrinde yenilenecektir.
Ayrıca II. Mahmud’un Medine’de 1822’de inşa ettirdiği Mahmudiye Medresesi ile kütüphanesini de unutmamak gerekir ki, kütüphaneyi 5 bine yakın kitapla da zenginleştirmişti.
Sultan II. Mahmut devrinde ve 1829’da Kuba Mescidi, tamamen aslına uygun olarak tamir edilir ve yenilenir.
Ancak Osmanlı, her imar ve inşa ettiği yapıya imzasını attığı, tuğrasını çektiği halde, bu mabedi tamir ettiren II. Mahmut: Efendimiz (sav) in bizzat taş taşıyarak mübarek elleriyle inşa ettiği bir mabede ben tuğramı çekmekten utanırım der ve önce kapısının üstüne büyükçe efendimizin adıyla “Lâilâhe illellah Muhammedü’r- Resûlullah” yazan bir tuğra çekilirken, altına da küçücük kendi tuğrasını koydurur.
Büyük Hattatlarımızdan Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi kitabenin yazısını yazar ve tuğraları da Akif ve Haşim Efendiler çekerler.
Küba Mescidi 1984’de yıkılıp yenisi Suudi yönetimince yapılmıştır. Ancak eski dokusuyla uzaktan yakından bir benzerliği kalmamıştır.
Osmanlı’nın çift tuğralı kitabesinin de yerinde yeller esmektedir. Bir tarafta derin bir hürmetle, Allah Resulü (sav) nün hatırasını yaşatmak için büyük hassasiyet gösterenler ve konunun üzerine titreyenler… Öbür yanda hiçbir manevi ve tarihi değeri önemsemeyenler. Üzülmemek mümkün müdür?
O Hattat Padişahlardan birisidir. Sultan II. Mahmut’un, 60’tan fazla celi sülüs levhası vardır. Kendi yazdığı iki adet Kur’an’ı Kerimide Mescid-i Nebeviye gönderdiğini biliyoruz.
Mekke ve Medine’ye en fazla hizmet götüren padişahlardan biri olan Sultan II. Mahmut, Mekke-i Mükrime’de Hz. Hatice validemizin evini yeniden inşa ettirmiş ve Peygamberimiz ‘in doğduğu evi de aynı şekilde restore ettirerek mescit halinde kalmasını sağlamıştır.
Rabbim ravzaya yüz sürmeyi nasip eylesin
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed.