Bismillahirrahmanirrahim
Mevlid: Rahmet elçisinin dünyaya teşrifi.
Bütün hamdler ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. yüz binlerce, Salât ve selam bütün insanlığın Efendisi,Hz. Ahmed'i Mahmud, Muhammed Mustafa (s.a.v.) ‘e âline ve ashabına olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzap Suresi.45,)
Değerli okurlarım: Kameri aylardan “rebiül’evvel” ayının 12. Gecesi dünyaya teşrif ettiler.
Bu mübarek geceye mevlid kandili denir. Hz. Abdullah’tan Anaların sultanı Hz. Âmine Hatunun alnına geçmiş olan yüce nur O’nun alnına geçti.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Kutlu nebi. Hz. Ahmed’i Mahmud Muhammed Mustafa (.s.a.v.) Biz seni görmeden sevdik Ey Allahu Teala’nın sevgilisi.
Hz. Âdem (a.s.) devrinden beri evlattan evlada geçe gelen son peygamberlik nuru sahibini buldu. Artık onda karar kıldı. Pazartesi günü sabahleyin hep putlar yüzüstü düşmüş bulundu. Görenler hayrette kaldı.
Hz. Âmine şöyle dermiş: “Ben diğer kadınlar gibi hamilelik zahmeti çekmedim. Hamilelerde meydana gelen ağırlıkları görmedim. Fakat gece rüyada gördüm ki bir kimse gelip, ‘Ey Âmine! Muhakkak bilmelisin ki, sen âlemlerin en hayırlısına hamilesin. Doğduğu vakit adını Muhammed (s.a.v.) koyasın’ dedi.
Doğum zamanı geldiğinde kulağıma bir büyük ses geldi. Ürktüm. Hemen bir akkuş geldi, kanadı ile arkamı sıvazladı. Benden korkma ve ürkme halleri geçti.
Bir yanıma baktım, bir beyaz kâse ile şerbet sundular. Alıp içtiğimde her tarafımı nur kapladı. O anda Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyaya teşrif ettiler. Etrafıma baktım, gördüm ki, Abdi Menaf kızlarına benzer, fakat gayet uzun boylu birçok kızlar beni tavaf ediyorlardı.
Hayret ettim. Ya Rabbi! Bunlar kimler acaba dedim?” Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumları zamanında, Amine’nin gözünden perde kaldırılıp o şekilde cennet hurilerini ve melaike-i kiram’ı görmüş ve daha birçok olağanüstü haller seyretmiş olduğu nakledilir.
Güzellerin en güzelinin doğumu esnasında doğudan batıya kadar, bütün dünya nur ile dolması gibi birçok olağanüstü şeyler görülmüştür..
Efendimiz (s.a.v.) sünnetli ve göbeği kesilmiş olduğu halde dünyaya gelmişti. Arkasında iki kürek kemiği arasında kalbinin hizasında bir nişanesi vardı ki O’na nübüvvet peygamberlik mührü denilir.
Hassan İbn-i Sabit şöyle diyor: Bugün sabahleyin Medine’de bir Yahudi diğer Yahudilere bağırıp ‘Bu gece Ahmed’in yıldızı doğdu’ dedi.
Sonra hesap ettim, Muhammed’in (s.a.v.) doğumuna uygun düştü. O, dünyaya geldiği sırada ateşe tapan İran’ın hükümdarı bulunan Kisra’nın sarayı sallandı.14 sütun yıkıldı. Fars ülkesinde ateşe tapanların bin seneden beri yanmakta olan ateşperest tapınakları sönüverdi.
Save gölü yere batıp yok oldu. Semave vadisinde aksine sular taştı. Mubedan yani Farsların kadılar kadısı da o gece rüyasında şöyle görmüştü.
Bir gurup sert ve başıboş develer bir gurup arap atlarını güdüp önüne katarak Dicle nehrini geçip Fars ülkesi içine dağılmışlar.
O, zaman Sasan ailesinden Acem İran şahı olan Nuşirevan o şekilde saray sarsılıp da şahnişin odanın dışarıya doğru uzanan çıkıntılarının yıkılmasından üzgün olarak yakınları ile bu meseleyi konuşurken İstahrabad’dan ateş tapınağının söndüğü haberi geldi.
Yine bu sırada Save gölünün battığı ve Semave vadisinde suların taştığı işitildi. Hesap ettiler, hep şah binalarının yıkıldığı zamana rasladı.
Nuşirevan daha fazla telaş ve endişeye düşüp acaba bu alamette ne olabilir diye mabedandan (ruhani reisten) sordu. Mabedan ne olacağını biliyordu. “Şu sıralarda Arabistan’da büyük bir olay meydana gelmiş olsa gerektir” diye cevap verdiler.
Allah Rasulü (s.a.v.) doğduğu sırada her tarafı bir nur kapladı. Doğar doğmaz secde etti. Mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile “lâ ilâhe illallâh innî Rasûlullâh” dedi. O’nu yıkamak istediğimde “biz onu yıkanmış olarak gönderdik” denildi.
Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş olarak görüldü. O’nu kundağa sarmak istediğimde sırtında bir mühür gördüm. Mührün üzerine
“lâ ilâhe illallah Muhammedür rasûlullâh” yazılı idi.
Dünyaya geldi. Secde ettiği sırada hafif sesle bir şeyler söylüyordu. Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım; “ümmeti, ümmeti” diyordu.
Şifa hatun ebelik vazifesini yapmış, Sevgilinin Ümmü Eymende doğuma hizmet etmişti. O günün geleneğine uyularak üzerine büyük bir çanak konulmuştu.
Çanağın yarılarak ikiye ayrıldığı ve Efendimizin (s.a.v.) gözlerini göğe dikip başparmağını emdiği hayretle görüldü. Cahiliye devrinde geceleyin doğan çocuğa bir çanağın altına koymak, ortalık aydınlanmadıkça ona bakmamak adetti.
Hz. Amine’nin yanında bulunan kadınlardan Fatma’nın o gece evin nurla dolduğunu ve yıldızların üzerlerine dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördüğünü söylediği rivayet edilir.
Kutlu nebi dünyaya geldiği zaman Hz. Âmine Hatun dedesi Adulmuttalib’e haber gönderdi. Kendisi Kâbe’nin yanında Ebu Talip ve bazı kimselerle oturuyordu. Âmine Hatun bir erkek çocuğu olduğu müjdesini verdi. Bunu duyan dedesi çok sevindi. Yanındakilerle beraber eve geldi. Hz. Âmine olup bitenleri anlattı.
Üç gün kimsenin göremeyeceğini söyleyince, Abdulmuttalip çok ısrar etti. Bunun üzerine Âmine validemiz “falan yerdedir” dedi.
Dedesi gitti, fakat evin önünde yalın kılıç bekleyen bir zat gördü. İçeri girmek isteyince Abdulmuttalib’in üzerine yürüdü ve
“geri dön, hiçbir kimse üç günden önce göremez”
Bütün melekler onu ziyaret edecek. Bu ise üç gün sürer” dedi. Abdulmuttalip bu hali Kureyş’e anlatmak istedi.
Fakat dili tutuldu. “Yedi gün hiçbir şey konuşamadı”. Abdulmuttalip böyle bir doğumu kutlamak için doğumun yedinci gününde develer kestirerek Mekkelilere üç gün ziyafet verdi. Ayrıca Mekke’nin her mahallesinde yine develer keserek insanların kurtların ve kuşların yemesi için istifadelerine sunuldu.
Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlık o rahmet ve şefkat peygamberine muhtaçtır. Böyle bir gecede onun bizlere emanet olarak bıraktığı, aynı zamanda hayat reçetemiz olan Kur’an ve Sünnete ne kadar bağlıyız.
Allahın emirleri ve Rasülullah’ın tavsiyelerine ne kadar uyuyoruz, bizlerin kurtuluş reçetesi olan Kur’an ve Sünnet yolu bizim yolumuz olmalı değil mi? Tüm bunların muhasebesini yapıp ona göre rotamızı ayarlamalıyız..
Bu mübarek geceler, Rabbimizin rahmet ve mağfiretine, Efendimiz (s.a.v.) ‘in şefaatine mazhar olabilmek için bizlere sunulmuş fırsat zamanlarıdır. Sevgiliye çok salatü selam getirelim.
Kur’an-ı Kerim okuyarak, namaz kılarak, dua ve zikirle geçirerek tövbe ve istiğfar ederek gönül dünyamızı daha da aydınlatmalıyız.
Rabbim Efendimizi sevenlerden eylesin, nurlu yolundan ayırmasın. Cennetde komşu eylesin. Kandilimiz mübarek olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed