SEVGİLİNİN DÜNYAYA TEŞRİFİ

Abone Ol
Bismillahirrahmanirrahim

SEVGİLİNİN DÜNYAYA TEŞRİFİ.

Bütün hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi adedince, salât ve selam Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) âline ashabına olsun.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed.

Değerli okurlarım! Güzellerin en güzeli (s.a.v.) Hz. Âdem (a.s) dan itibaren Hz. İbrahim (a.s.), oğlu Hz. İsmail (a.s.) ve ondan da Hz. Abdullah’a geçmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de: Şöyle buyruluyor.

“Sen (yani senin nurun), hep secde edenlerden dolaştırılıp sana ulaşmıştır” [1] (Şuara suresi.219.)

Rasullullah (s.a.v.), Mekke-i Mükerreme’nin doğusunda bulunan Kureyş kabilesi Haşim oğulları soyundan, “Hanif dinine” mensup soylu asil bir aileden, kendisine miras kalan evde dünyaya gelmiştir.

 Fahri Kainat (s.a.v.) in en çok söylenilen ismi “MUHAMMED” dir. Bu isim Kur’an-ı Kerim’de,


 4-yerde geçmektedir.


Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Ali İmran Suresi,144,) 


“Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.” (Ahzap Suresi,40.)

Muhammed Allah'ın elçisidir.” (Fetih Suresi, 29)

Muhammed Suresi, 2’ ayette geçmektedir.

Saf Suresi 6’ cı ayeti kerimede ise “AHMED” ismi geçmektedir.

“Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek “AHMED” adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim." Demişti.

“Şüphesiz ki biz Seni, bir şahit, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak, gönderdik.” (Fetih Suresi.8.)

 

“Muhammed sizin erkeklerinizden hiç birinizin babası değildir. Fakat o, Allahü Teala’nın Rasulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.” Ahzap Suresi. 40.)

Ayrıca: Sevgilinin 201 tane ismi şerifi var.

Bundan 14 asır önce; insanlık bir karanlığa saplanmış kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyor, kendi elleriyle yaptığı putlara tapıyor, töre ve gelenek adı altında her türlü vahşet sergileniyordu.

İnsanlar bir eşya gibi alınıp satılıyor, mazlum ezildikçe eziliyor gidecek bir kapı arıyordu.

İşte böyle bir zamanda insanlığın kararan dünyasının üzerine bir güneş doğuyordu.

Öyle bir güneş ki insanların hem içini ısıtacak hem gönül dünyasını aydınlatacak hem de onlara rahmet olacaktı.

Miladi 571, Rebiu'l-evvel ayının 12'nci gecesi, “Kâinat’ın en güzeli” Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyayı şereflendirmişlerdir.

Abdullah’tan Amine’nin alnına geçmiş olan yüce nur O’nun alnına geçti. Hazreti Âdem’in (a.s.) devrinden beri evlattan evlada geçe gelen son peygamberlik nuru sahibini buldu. Artık onda karar kıldı.

Pazartesi günü sabahleyin hep putlar yüzüstü düşmüş bulundu. Görenler hayrette kaldı.

Hazreti Âmine şöyle dermiş: “Ben diğer kadınlar gibi hamilelik zahmeti çekmedim.” Hamilelerde meydana gelen ağırlıkları görmedim. Fakat gece rüyada gördüm ki bir kimse gelip, ‘Ey Âmine! Muhakkak bilmelisin ki, sen âlemlerin en hayırlısına hamilesin. Doğduğu vakit adını Muhammed (s.a.v.) koyasın’ dedi.

Doğum zamanı geldiğinde kulağıma bir büyük ses geldi. Ürktüm. Hemen bir akkuş geldi, kanadı ile arkamı sıvazladı. Benden korkma ve ürkme halleri geçti.

Bir yanıma baktım, bir beyaz kâse ile şerbet sundular. Alıp içtiğimde her tarafımı nur kapladı. O anda Âlemin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyaya teşrif ettiler.

Etrafıma baktım, gördüm ki, Abdi Menaf kızlarına benzer, fakat gayet uzun boylu birçok kızlar beni tavaf ediyorlardı. Hayret ettim. Ya Rabbi! Bunlar kimler acaba dedim?”

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumları zamanında, Amine’nin gözünden perde kaldırılıp o şekilde cennet hurilerini ve melaike-i kiram’ı görmüş ve daha birçok olağanüstü haller seyretmiş olduğu nakledilir.

Aşere-i Mübeşşere’den cennetle müjdelenmiş on kişiden Abdurrahman İbn-i Avf’ın (r.a.) annesi Şifa Hatun o gece Amine’nin yanında bulunmuş ve onun gözüne de Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumu esnasında doğudan batıya kadar, bütün dünya nur ile dolması gibi birçok olağanüstü şeyler görmüş olduğunu oğlu Abdurrahman’a (r.a.) söylemiş, o da diğer insanlara anlatmıştır.

Âlemlerin Efendisi (s.a.v.) sünnetli ve göbeği kesilmiş olduğu halde dünyaya gelmişti.

Arkasında iki kürek kemiği arasında kalbinin hizasında bir nişanesi vardı ki O’na nübüvvet (peygamberlik) mührü denilir.

Hassan İbn-i Sabit şöyle diyor: “Ben 8 yaşında idim, iyi hatırlıyorum. Bir gün sabahleyin Medine’de bir Yahudi diğer Yahudilere bağırıp ‘Bu gece Ahmed’in yıldızı doğdu’ dedi.

Sonra hesap ettim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumuna uygun düştü.

EBESİ ŞİFA HATUN ANLATIYOR:

Güllerin efendisi, (s.a.v.) doğduğu sırada her tarafı bir nur kapladı. Doğar doğmaz secde etti. Mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile

“lâ ilâhe illallâh innî Rasûlullâh” dedi.

O’nu yıkamak istediğimde “biz onu yıkanmış olarak gönderdik” denildi. Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş olarak görüldü.

O’nu kundağa sarmak istediğimde sırtında bir mühür gördüm. Mührün üzerine “lâ ilâhe illallâh Muhammedür rasûlullâh” yazılı idi.

Dünyaya geldi. Secde ettiği sırada hafif sesle bir şeyler söylüyordu. Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım; “ümmetî, ümmetî” diyordu.

Şifa hatun ebelik vazifesini yapmış, Rasulü Ekrem’in (s.a.v.) dadısı Ümmü Eymen de doğuma hizmet etmişti.

Kâinatın Efendisi (s.a.v.) dünyaya teşrif ettiği zaman o günün geleneğine uyularak üzerine büyük bir çanak konulmuştu.

Çanağın yarılarak ikiye ayrıldığı ve Efendimizin (s.a.v.) gözlerini göğe dikip başparmağını emdiği hayretle görüldü.

Cahiliye devrinde geceleyin doğan çocuğa bir çanağın altına koymak, ortalık aydınlanmadıkça ona bakmamak adetti.

Hazreti Amine’nin yanında bulunan kadınlardan Fatıma’nın o gece evin nurla dolduğunu ve yıldızların üzerlerine dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördüğünü söylediği rivayet edilir.

ABDULLAMUTTALİBE MÜJDECİ GÖNDERİLMESİ:

Rasulullah (s.a.v.) dünyaya geldiği zaman Hz. Âmine, dedesi Adulmuttalib’e haber gönderdi.

Kendisi Kâbe’nin yanında Ebu Talip ve bazı kimselerle oturuyordu. Âmine Hatun bir erkek çocuğu olduğu müjdesini verdi. Bunu duyan dedesi çok sevindi. Yanındakilerle beraber eve geldi.

Hazreti Âmine olup bitenleri anlattı. Üç gün kimsenin göremeyeceğini söyleyince, Abdulmuttalip çok ısrar etti. Bunun üzerine Âmine validemiz “falan yerdedir” dedi.

Dedesi gitti, fakat evin önünde yalın kılıç bekleyen bir zat gördü. İçeri girmek isteyince Abdulmuttalib’in üzerine yürüdü ve

“geri dön, hiçbir kimse üç günden önce göremez.

Bütün melekler onu ziyaret edecek. Bu ise üç gün sürer” dedi.

Ziyafet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere,

MUHAMMED” ismini verdim dedi. Neden atalarından birinin ismini vermedin diyenlere Allah’ın ve insanların onu methetmelerini, övmelerini istediğim için cevabını verdi.

Annesi Amine Hatun da ona “AHMED” ismini verdim dedi..

Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v.) dünyaya geldiği sırada ateşe tapan İran’ın hükümdarı bulunan Kisra’nın sarayı sallandı. 14’ sütun yıkıldı.

Fars ülkesinde ateşe tapanların 1000’ seneden beri yanmakta olan ateşperest tapınakları sönüverdi. Sava gölü yere batıp yok oldu. Semave vadisinde aksine sular taştı.

Mubedan (yani Farsların kadılar kadısı) da o gece rüyasında şöyle görmüştü. Bir gurup sert ve başıboş develer bir gurup arap atlarını güdüp önüne katarak Dicle nehrini geçip Fars ülkesi içine dağılmışlar.

O, zaman Sasan ailesinden Acem (İran) şahı olan Nuşirevan o şekilde saray sarsılıp da şahnişin (odanın dışarıya doğru uzanan çıkıntılarının) yıkılmasından üzgün olarak yakınları ile bu meseleyi konuşurken İstahrabad’dan ateş tapınağının söndüğü haberi geldi.

Efendimiz  (s.a.v.) sadece insanlar için değil, âlemler için bir rahmettir ki,  "Ey Muhammed, biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (.Enbiya, Suresi, 107) Hitabıyla övülmüştür.

Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlık o rahmet ve şefkat peygamberine muhtaçtır.

Böyle bir gecede onun bizlere emanet olarak bıraktığı, aynı zamanda hayat reçetemiz olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnete sım sıkı bağlanmalıyız. Bunların muhasebesini yapıp ona göre rotamızı ayarlamalıyız.

Böyle geceler, rabbimizin rahmet ve mağfiretine, Rasülullah’ın şefaatine mazhar olabilmek için bizlere sunulmuş fırsat zamanlarıdır.

Böyle geceleri Kur’an okuyarak, namaz kılarak, dua ve zikirle geçirerek tövbe ve istiğfar ederek, Sevgiliye çokça salat ve selam getirerek gönül dünyamızı daha da aydınlatmalıyız.

Mehmet Akif’in şu dizeleri ile konumuzu bitirelim..

 “Dünya neye sahipse, O,nun vergisidir hep,

Medyun O’na cemi’yyeti, medyun ona ferdi,

Medyumdur o Masum’a bütün bir beşeriyet,

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret,

“Allahü Teala ve melekleri, Peygamber’e çok salâvat getirirler. Ey müminler! Siz de O’na salâvat getirin. Ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzap suresi.6.)

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed

 

{ "vars": { "account": "UA-35875877-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }