İnsanoğlunun; gün içerisinde bir çok kişiyle yolları kesişiyor, gözleri bakışıyor, dili konuşuyor, yardımlaşıyor, aklı kızıyor, yüreği seviyor, zihni nefret ediyor.
‘Nereden çıktı şimdi bu’ diyerek isyan ediyor ya da ‘iyi ki karşılaşmışım’ diyerek mutlu oluyor. Halbuki tüm bunlar insanın kendi yaşamındaki deneyimin tamamlanması için önceden kurgusu yapılmış bir geçiş süreci. Bu geçiş sürecinde yaptığımız seçimler bizi huzurlu ya da kaygılı, mutlu ya da üzüntülü, bollukta ya da kıtlık bilincinde yaşamamızı belirleyen etkenler. Her şey tam da olması gerektiği gibi akıp gitmekte .Yaşam öyle bir kurgu ki zaman değil insanoğlu zamanın içinden akıyor. Korku, endişe ve kaygılar yapılan seçimin sonuçlarını daha güzel yaşamak varken; olumsuza çeviren akışı tıkayan gerçekte var olmayan bir illüzyon..
Hiçbir şey tesadüf değil hayatta her yaşanan olay iyi ya da kötü, karşılaştığımız her insan, okuduğumuz bir gazete yazısı, kitap ya da ufak bir not, yaptığımız her yolculuk, kaybedişlerimiz, kazançlarımız, kızgınlıklarımız, bir bebeğin dünyaya gelişi, bir hastalığın şifası ya da amansızlığı, yaptığımız iş, seçtiğimiz eş, yaşadığımız şehir, hepsi bütünümüzü oluşturan puzzle parçaları gibi. Hepsi bizim hayrımıza buna inanmak akışta ve farkında olarak önümüze çıkan her ne ise sevgiyle kabul etmek, hayatımızdan çıkan her ne ise de sevgiyle uğurlamak gerek. Bu dünyaya gelişimiz de tesadüf değil, öğrenmeye, deneyimlemeye ve kendimizdeki gücü,sevgiyi ve ışığı fark edip sadece beden değil yüksek manalara sahip bir ruh gibi yaşamak gelişimizin sebebi.
‘’Bizde tesadüf diye bir anlayış yoktur. Bizler buna tevafuk deriz. Kainatta rastgele hiçbir şey yoktur, olmaz ve olamaz. Yaşanan her şeyde bir hayır ve hikmet aramak esastır.O nedenle seni bana çarptıran irade sana bütün bu güzellikleri yaşatmak için bir imkan sunmuş. Bunun kıymetini çok iyi bilmek lazım. Sana düşen hayatının bundan sonraki kısmını çok iyi yönetmek (alıntı)’’.
Melek Başkalyoncu