Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Cennetin anahtarı namazdır.
Hamt Alla hu Teâlâ’ya mahsus, binlerce salat ve selam, iki cihanın
efendisi Hz. Ahmet (sav)’ aline ve ashabına olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed
Değerli okurlarım! Bir gün Sevgililer sevgilisi (sav) ashabıyla sohbet
ederken onlara şöyle bir soru sordu:
“Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve o nehirde günde beş
defa yıkansa, o kimsede kirden eser kalır mı? Sahâbe-i kirâm, Kalmaz
Ya Resûlallah diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz
şöyle buyurdu: İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bu namazlarla
günahları yok eder.” (Buhari)
Peygamberler tarihinin en köklü ibadeti olan namaz, yüce dinimiz
İslam’ın beş temel esasından biridir. Namaz; insanın ruhu, bedeni,
aklı, yüreği, sevgisi ve hürmetiyle, kısacası bütün varlığıyla Allah’a
yönelişinin sembolüdür. İnsanoğlu ne zaman Rabbinin kulluk davetine
gönülden icabet edip namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda
huzura kavuşmuştur.
Ancak ne zaman namazlarını ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı
zayıflatmışsa, o zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana
uğramıştır.
Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda namaza duran mümin,
aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu
haliyle namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce Yaratanına en yakın
olduğu buluşma anıdır.
Namaz dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara bırakarak
çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli vatanı olan cennetten uzağa
düşmüş insanın, ihlasını ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine
dönme arzusudur. Peygamberimizin ifade buyurduğuna göre, “Cennetin
anahtarı namazdır.” (Tirmizi)
Namaz, şükür ve minnettarlık zamanıdır. Yaratan ve yaşatan, nimet
verip doyuran, koruyan ve bağışlayan Allah Teâlâ’ya karşı, müminin
vefa borcudur. Bir ayeti kerimede Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kitaptan sana vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz
namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük
iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.”( Ankebût, 29)
Öyleyse namaz, arınma ve korunma çabasıdır. Namazlarına değer veren,
özen gösteren, tekbirinden selamına kadar namazın bütün rükünlerini
dosdoğru ve huşû içinde eda eden bir mümin, ibadet şuuruna sahip
demektir.
İbadet şuuru ise kul olma bilincidir. Allah’ın daima kendisini
gördüğünü ve işittiğini bilerek, takva, merhamet ve nezaketle
yaşamaktır. İşte bu sebeple namaz, müminin sadece ibadet borcunu
değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil eder.
Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten
korunur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı
davranışlardan uzak durur.
Güzeller güzeline ve onun şahsında bütün müminlere hitaben Kur’an’ı
Kerimde şöyle buyrulur: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla
devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz.
Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” ( Tâhâ, 132.)
Allah Resûlü (sav), bu emrin gereği olarak her sabah kızı Hz.
Fatıma’nın kapısına uğrar ve “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek
onları namaza davet ederdi. (Tirmizi.)
Bugün bizler de aynı şekilde kendimizi ve ailemizi namaza alıştırmakla
sorumluyuz. O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet aşılayan
ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece mahrum kalmayalım.
Nebiler Serveri “Kim, Allah’ın bir emri olduğunu kabul ederek,
rükûlarına, secdelerine, abdestlerine ve vakitlerine özen göstermek
suretiyle beş vakit namazı kılmaya devam ederse cennete girer.” (İbn
Hanbel,)
Bu hayatta “dinimizin direği”, ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu”
olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, namaz bir külfet
değil, aksine kendimizi tanımaya, yenilenmeye, zikir, şükür ve
tefekkür ile olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir.
Rabbim namazını vaktinde kılanlardan eylesin.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed