Allah'a hamdolsun. Salât selam Hz. Muhammed sav'e salat ve selam olsun.
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: “Rabbim açık ve gizli kötülükleri haram kılmıştır. Günahı ve haksız yere sınırı aşmayı haram kılmıştır. Hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”(Araf,33.)
Güzeller güzeli (sav) şöyle buyuruyor: “İmanın yetmiş küsür şubesivardır... Hayâ da imandan bir şubedir.”(Müslim.)
İslâm ahlâkının en temel kavramlarından biri hayâdır. Bünyesindehayatı, huzuru, sağlığı, selamı, dostluğu, rahmeti ve bereketi
barındırır. Hayâ aynı zamanda afet ve beladan salim olmayı çirkin ve yerilmiş her şeyden uzak durmayı ifade eder.
Hayâ, “Müslüman kişiliğini” tamamlayan en önemli özelliklerdendir.Hayâ, ahlâklı ve onurlu bir hayatın anahtarıdır. İslâm, fert ve toplum
terbiyesini edep ve hayâ üzerine kurulmuştur.
Hayâyı sözden fiiliyata aktarabilen bir insan, hayatın, canlılığın,dostluğun, barışın, sevginin, adaletin numune-i imtisali olabileceği
gibi ona sahip toplum ise gerçek manada huzur toplumu olacaktır.
Hayânın Alla hu Teala hazretlerine insanlara ve kişinin kendine karşı olmak üzere üç boyutu vardır. Hz. Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve
yasaklarına uymaktır. İnsanlara karşı hayâ, onları rahatsız edecek her türlü kötü söz ve davranıştan kaçınmaktır. Kişinin kendine karşı
hayâsı ise, edepli olmaktır. (Hakim,)
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” Buyuran Sevgili Peygamberimiz (sav) edep ve haya timsalidir. kalp, göz, kulak, dil ve el, hayâlı olmadıkça bunların sahibinin hayâlı olması mümkün değildir. Kalbin hayâsızlığı nifak, riyadır.
Gözün hayâsızlığı harama nazar edilmesidir. Dilin hayâsızlığı, tecessüs, gıybet, iftira gibi günahların işlenmesidir. Elin
hayâsızlığı, harama el uzatmaktır. Kulağın hayâsızlığı, harama kulak vermek, insanların mahremiyetlerine muttali olmaktır. Onların ayıp,
kusur ve hatalarını araştırmak ve bunu toplumla paylaşmaktır. Oysa “Allah hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir.” (Ebu Davud)
Hayâ, bütün erdemlerin özüdür. Hayâsını kaybeden, hayatını, bir başka ifadeyle varoluş, yaratılış amacını kaybetmiş demektir. Evet, hayâ, hayattır.
Hayâsızlık ve fuhşiyât ise rezaletin, kötülüğün ve kokuşmanın, tembellik ve miskinliğin kaynağıdır. Hayâ, insanın insanlığıdır.
Hayâsızlık ise şehevî arzuların ve nefsin kölesi olarak yaşamanın tarifidir. Hayâ, insanın Allah, tabiat, eşya ve hemcinsleri karşısında
olması gereken yerin muhafazasıdır.
Hayâsızlık ise isyanın, haddini bilmezliğin ve haksızlığın göstergesidir.
Tarihte, hayâ timsali fert ve toplumların örneği elbette mevcut olmuştur. Ancak aksi de görülmüştür. Ne yazık ki modern zamanlarda
insanoğlu, bilgi, iletişim ve teknolojide kaydetmiş olduğu büyük ilerlemeyi edep ve hayâda gösterememiştir.
Maalesef her türlü hayâsızlığı, hiçbir sınır tanımayan bir özgürlük, özgürleşme ve özgüven adına hem de bütün değerleri hiçe sayan bir
zihniyet bugünün insanına egemen olma sürecindedir.
Günümüzde insanı bir şehvet objesine dönüştürerek hayâsızlığı ve edepsizliği bir endüstri haline getirenler bu asrın en büyük
hayâsızlarıdır.
İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde iffet ve namusa tasallut, edep ve
hayâdan yoksunluk, giyim ve kuşamda ölçüsüzlük ve müstehcenlik, yirmi birinci asırdaki kadar etkin ve planlı bir şekilde yayılmamıştır.
Bu şuursuzluğun temelinde hayâ üzerine bina edilmeyen bir eğitim ve anlayışın var olduğu açıktır. Ne yazık ki hayâ yoksunu modern
uygarlık, bugün türünün en çirkin örneklerini sergilemektedir.
Her kim günde Efendimize 1000 defa salatü selam getirirse cennetteki yerini görmeden ölmez.
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed