İnsanın doğumundan itibaren annesi ile başlayan zaman içerisinde ailesi çevresi, iş hayatı ve tüm yaşamsal gereksinimlerinde onu daha güçlü ve değerli kılan duygunun adıdır aidiyet duygusu. Bizler farkında olsak da olmasak da bilinç altımızda bu duygu yer alır. Doğup büyüdüğümüz ailemiz, mahallemiz, köyümüz, ilkokuldan başlayarak gittiğimiz okullar, işyerimiz, tuttuğumuz takımımız, üyesi olduğumuz derneğimiz ve daha çok farklı biçimdeki ilişkilerimizin hepsinde aidiyet duygusu yer alır. Harward Üniversitesi halk sağlığı biriminin 3000 kişi ile 10 yıl boyunca yaptığı araştırmalar neticesinde kendini bir gruba ait hisseden kişilerin daha mutlu daha huzurlu hissettiği ve hatta yaşlılıklarının da daha sağlıklı geçtiği ve üstelik fiziksel yaralarının da daha çabuk iyileştiği kanıtlanmıştır. Ait olma ihtiyacı duyan kişi anlaşılmak, önemsenmek, değerli görünmek, kabul görme ve güvenme duygusu ile bu duyguyu içinde taşıyor.
Aidiyet duygusunun insan hayatındaki önemi büyük lakin kişi kendini bir yere ait hissettiğinde bunun ona getirdiği sorumluluklarının da farkında olmalı . Bizleri dünyaya getiren annemiz, babamız, ailemiz, yetişmemizde emeği olan büyüklerimiz, arkadaşlarımız, bize unuttuğumuz değerleri hatırlatan çocuklar yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşıladığımız tabiat anaya karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.
“Bir yere ait olduğunu nasıl hisseder insan?” diye düşündüğünde ailenden biri hasta ve üzgünse bu seni etkiliyor ve çözüm için bir şeyler yapıyorsan sen oraya aitsindir. Mesela komşunda huzursuzluk bağırtı gürültü var ve sen buna müdahil olup çözüm üretebiliyor isen sen o apartmana aitsindir. Apartmanın temizliği ve güvenliği seni ilgilendiriyorsa sen oraya aitsindir. Aile büyüklerin yaşlandığında onlara zaman ayırıp sağlıkları ile ilgileniyorsan sen o ailedensindir. Çocukların harici yeğenlerinin eğitimi, geleceği, iş kurma evliliklerinde onlara rol model ve destek olabiliyorsan da sen o aileye aitsindir. Köyünde mahallende bir sorun çıktığında taşın altına elini koyabiliyorsan maddi manevi birlik olabiliyorsan sen oraya aitsindir. Komşunda cenaze düğün varken evini açıp misafir ağırlıyorsan, tatil programlarını belirlerken ailen, komşuların ve akrabalarının önemli günlerini düşünüyorsan sen oraya aitsindir. Tuttuğun takım küme düşüyor ve sen hala o forma ile dolaşıyorsan sen o takıma aitsindir. Üyesi olduğun derneğe düzenli aidat ödüyor, yaptığı etkinliklere, genel kurullara katılıyor, görev verildiğinde kaçmıyorsan sen oraya aitsindir.
Bazı insanlarda ise durum farklı olabiliyor kendini hiçbir zaman bir yere ait hissedememe duygusu barındırıyor. Gök kubbenin sadece doğduğu yerden ibaret olmadığını ve dünyayı gezmek istediği gereksinimi duyuyor. Bu tezi bende doğru buluyorum yani gök kubbe doğduğumuz yerden ibaret değil dünya bizim için yaratılmış imkan dahilinde gezebiliriz. Ama kendimizi en mutlu ve güçlü hissettiğimiz, bizde emeği olan, bizim ona onun da bize ihtiyacı olan yerde yaşamımızı sürdürürüz. Aidiyet duygusu olmayan çabuk kızabilir, köprüleri atabilir, ilişkilerinde idare edici değil de terk edici olabilme özelliği taşıyabiliyor. Eleştirileri sert ve üslubu katı olup yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı olmayı seçebiliyor. Aidiyet duygusu insana idare etmeyi, sabır göstermeyi, affetmeyi, saygı duymayı da öğretiyor. Bir nevi insanı nitelikli birey olma yolunda hazırlıyor diyebiliriz. Rahmetli babaannem ile aramızda geçen bir diyalog ile yazımı tamamlamak istiyorum. Delikanlılığa adım attığımız yıllar bir gece bir yere gitmek istediğimi babaanneme söyledim, o pek sıcak bakmadı bense ona aldırmadan üzerimi giyinip kapıdan tam çıkarken arkamdan seslendi;
- “Bana bakk!”
Tam kapatmıştım kapıyı, açıp başımı içeri uzatıp, “Efendim” dedim . Kararlı bir ses tonu ile “Ekilmediğin yerde bitme” dedi... Kapıyı kapatıp çarşıda biraz turlayıp eve gelmiştim o gece. Evet bazen de Aidiyet ekilmediğin yerde bitmemektir…
Sağlıcakla Kalın..