بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
 
Bütün hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi adedince, Salât ve selam bütün insanlığın Efendisi, Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e âline ve ashabına olsun.

Değerli okurlarım! İnsan dünya hayatını yaşarken, hatalarla doludur. Yaşantısında çeşitli suçları bulunur. Her geçen gün çeşitli günahlara dalmış olabilir. Bunlar birike birike insanın kalbinde bir katılık oluşur. Belkide karamsarlığa kapılılır.”Artık benim için kurtluş yok” vehmine kapılır. Günahlarının yükü altında eziklik duyar. Ne kadar günahkâr da olsa, insan ümidini yitirmemelidir. Her fenalıktan bir dönüşün olabileceğini, Allahu Teala’nın günahlarını af ile karşılayacağını ümit etmelidir. Mevla Teala kullarını ümit kapısına çağırıyor. “Ey kendi nefisleri aleyhinde haddi aşan kullarım! Allah’ın Rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.

Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgendir.”
(Zümer suresi. 53.) Dünyada bütün kapılar yüzümüze kapansa, her kapıdan kovulsak bile, Rabbimizin kapısı açıktır. Rahmetinin, merhametinin ardına kadar açık bırakmış, kullarının daima ümit içerisinde olmsını sağlamıştır. Güzeller güzeli (s.a.v.) buyuruyor. Ümitli günahkâr, Mevla Teala’nın rahmetine ümitsiz ibadet edenden daha yakındır. Ancak cennete ümit edenler girer. Cehennemden uzak olanlar da ondan korkanlardır. Allahu Teala’nın rahmetine ulaşacak kimdse de merhametli olandır. Eğer müslüman, Allahu Teala’nın katındaki cezaları bilecek olsaydı cenneti hiç ummazdı. Eğer kâfir, Mevla Teala katındaki rahmeti bilmiş olsaydı cennetinden ümit kesmezdi. İnanmış insan, korku ile ümit arasında dengeli bir durumda bulunacaktır. Cehennemden bir kişi kurtulacak, cennete bir kişi girecek diye söylense o talihlinin kendisi olduğunu ümit edecek. Bir kişi cehenneme atılacak diye söylense, onun da kendisi olabileceği korkusunu duyacaktır. Kâinat’ın Sultanı (s.a.v.) bir gün esirler arasında çocuğundan ayrılan bir kadını gördü. Kadın çocuğuna olan hasretinden rasladığı her çocuğu kucağına alıyor, öpüyor, kokluyor, kokluyor, bağrına basıyor Ana yüreğinin dinmeyen ızdırabını, başka çocukları sevip okşamakla hafifletiyordu. Bu manzarayı sahabe-yi kirama göstererek sordular. Hiç bu kadın çocuğunu ateşe atarmı? Ashap! ”Hayır, asla atmaz Ya Rasülallah” dediler. O zaman Allah Rasülü şöyle buyurdu. Bilinki Allahu Teala’nın kullarına merhameti,bu kadının çocuğuna olan merhametinden daha fazladır..Mevla Teala kullarına merhamet eder.Kullarının ızdırap duymamaları için,cehennemde yanmamaları için uyarır.İnsanların düzgün yaşayış içinde olması için peygamberlerini göndermiştir.İlahı kitaplarla yollarına ışık vermiştir.Ayrıca günahlardan temizlenmeleri için de çeşitli sebepler halk etmiştir.Belirli gün ve gecelerde yalvarıp yakararak affedilmeleri lutfuna erdirmiştir.Efendimiz (s.a.v.) buyurdular.Mevla Teala tevbe edenin tevbesinden o derece ferahlar ki, susayanın suya varışından, kısırın çocuğa kavuşmasından,k aybolanların yolu buluşundan daha fazla sevinir. ”Günahından tevbe eden günahsız gibidir” (Hadisi şerif.) Hz.Ömer (r.a.) anlatıyor. Birgün Efendimiz (s.a.v.) ile bir sahabiyi ziyarete gittik. Adam hasta yatmakta idi. Peygamberimiz sahabiye tevbe et dedi. Fakat sahabi o derece hasta idiki dilini döndüremiyordu. Gözlerini göğe dikti. Mahzun mahzun baktı. Onun bu halini gören Peygamberimiz tebessüm ettiler. Niçin gülümsediğini sorunca şöyle buyurdu. Hasta diliyle tevbe edemeyince gözlerini göğe dikti. Yürekten tevbe etti. Allahu Teala meleklerine şöyle buyurdu.”Ey meleklerim kulum! Diliyle tevbe edemedi. Ama yürekten derin bir pişmanlık duydu. Sizde şahit olunki onun tevbesini kabul ettim ve onu bağışladım. “İşte Ya Ömer! Bende memnun olduğum için gülümsedim buyurdular.
 
Bugünki makaleme başlık yaptığım  “Sarhoş ve akrep” ile kıssamız şöyledir.
 
Tanınmış Allah (c.c.) dostlarından Zünnün el-Mısri (k.s.) Hz. anlatıyor: Bir gün Nil nehri kenarında geziniyordum. Birden bire önümde bir “akrebin” yürüdüğünü gördüm. Yerden bir taş alıp onu öldürmek maksadıyla üzerine fırlattım. Akrep, can kaygısı ile kendini suya attı. Tam boğulacağı sırada ansızın peyda olan bir kurbağa gördü, sırtına atladı. Tuhafıma giden bu hadiseyi yakından takip etmeğe başladım. Kurbağa, sırtında taşıdığı mahlûkun tehlikeli oluşuna bakmadan onu karşı sahile çıkardı. “ Akrep” karaya geldiğini anlayınca yere atladı. Biraz ötede uyuyan bir adama doğru yürüdü ve onun boynuna sarılmak üzere olan bir “yılanı” sokup öldürdü. Buna hayret ederek adamın kurtulduğundan dolayı Cenab-ı Hakk’a (c.c.) şükrettim. Sonra uyuyan adamın yanına giderek onu uyandırdım. Birden bire gözlerini açtı. Yerde duran yılanı görünce korktu. Kaçmak istedi. Onu teselli ederek:  “Korkma! Allahu Teala seni bunun şerrinden korudu” dedim ve şahit olduğum hadiseyi anlattım. Sarhoş adam, başını önüne eğerek bir müddet düşündü. Sonra başını havaya kaldırarak nemli gözlerle “Allah’ım!” dedi. “Sana isyan eden kuluna böyle yaparsan, kim bilir sana itaat edene neler yapmazsın!”

 Ve yüzüme bakarak ilave etti:  “Önünde Allah’ın (Celle Celalühü) izzet ve celaliyle kasem ediyorum. Bundan sonra hiçbir suretle doğru yoldan ayrılmayacağım.” Ve hakikaten bu adam o günden sonra kadehi taşa vurarak parçalamış birdaha içki içmemiş tövbekâr olmuştur.

Rabbim günahlarımızı bağışla İslamın nurlu yolundan ayırma, bizi de af ettiğin kullarından eyle. Selam ve dua ile